Mustafa Duman Fındık Kitabı adlı eserinde anılarındaki fındık mevsimini şöyle anlatır:
Trabzon’ un Maçka ilçesinin eski adıyla Zanha, yeni adıyla Çeşmeler Köyü’ nde, yaklaşık 45 yıl önce, daha doğrusu 1955-1970 yılları arasında yaşanan bir fındık hasadı mevsimini anlatmaya çalışacağım. Bu aynı zamanda, çocukluğumdan ve gençlik çağımdan bir kesit olacaktır. O zamanlar da şimdiki gibi fındık demek para demekti. Fındıklar toplanıp kurutularak, eylül ayında, okullar açılmadan önce satılırdı. Elde edilen parayla birçok ihtiyacın yanında okul masrafları da karşılanırdı. Kitaplarımız, defterlerimiz ve diğer okul gereçlerimizle yeni ayakkabı ve elbiselerimiz alınırdı. Fındık verimi düşük olursa o yıl zorluklar yaşanacak demekti. Kısacası o zamanlar fındık köylünün gelir kaynaklarının en önemlisi idi.
Fındık mevsimi başında, haziran-temmuz aylarında, fındıklıklardaki otlar biçilir, fındıkların altları temizlenirdi. Temmuz ve ağustos aylarında, fındık taneleri doldurmaya başladığında, fındığı çok seven ayılar geceleri ayışığında fındıklıkları ziyaret eder ve bir gecede onlarca fındık ocağını dolaşır ve fındıkları yeşil kabuklarında çıkmadan dişleriyle kırıp yerlerdi. Fındıkların ayılar tarafında yenilmesini önlemek için, genellikle fındıklıkların orman tarafındaki girişlerinde gece ateşler yakılırdı. Ateş yakılmadığı zamanlarda buralara gece boyunca fenerler konulurdu. Ayıları yakalamak için toprağa demir ayı tuzakları kurulduğu da olurdu.
Bütün bu tedbirlerin yanında, fındıklıklarda uygun yerlere, bazen de ağaçların üzerine yapılan kulübelerde geceleyin fındıklığı ayılardan ve hırsızlardan beklemek için insanlar kalırdı. “Kelif” denilen bu kulübeler yere dikilen dört direğin üzerine, yükseğe yapılırdı. Böylece fındıklığın her tarafını görmek mümkün olurdu. Ayrıca yabani hayvan ve böceklerden de korunulmuş olurdu. Ağaçların üzerine yapılan kelifler ise, Ksenefon’ un Trabzon yöresinde görerek Onbinlerin Dönüşü adlı eserinde anlattığı ağaçüstü kulübelerinin bir devamı niteliğindeydi. Keliflerde ot yataklarının üzerinde uyunurdu. Keliflerin önünde ateşler yakılır ve ayıları korkutmak için silahlar patlatılır, “hey oğlum” şeklinde naralar atılırdı. Ama bütün bu tedbirlere rağmen fındık mevsimi boyunca ayılar fındıklıkları bir veya birkaç kez ziyaret ederlerdi. Bu ziyaret fındıklık sahibine oldukça pahalıya gelen bir ziyaretti. Ayıların bir diğer gıdası ise gene bölgenin baş mahsullerinden olan mısırdı.
Keliflerde fındıklığı bekleme işi her zaman başarılı olmasa bile köylerin yaz yaşamında renkli bir görüntü oluştururdu. Kelifte toplananlar kemençe, kaval eşliğinde türküler söylerlerdi. Özellikle geceleri geç saatlere kadar “barakat” denilen sohbetler yapılırdı. Kelifin önünde yakılan ateşte pişirilen ya da evden getirilen yemek ve yiyecekler yenirdi. Bu ateşlerin korlarında ve sıcak küllerinde taze mısır veya taze patates de kebap olarak kızartılırdı. Bunlar da çocukluğumuzun lezzetli yiyecekelri arasında idi. Keliflerin önünde yakılan ateşlerin dumanları yaz gecelerinin istenmeyen konukları olan sinekleri de uzaklaştırırdı.
Ağustos ayının ortasından itibaren, denize yakın yerler önce olmak üzere, fındık toplama mevsimi başlardı. Fındık toplama işi tüm aile fertleri ya da bunlara ilaveten günlükçü denilen işçilerle yürütülürdü. Öncelikle tüm aile, yetişkinler ve okul çağındaki çocuklar fındık toplama işinde çalışırlardı. Büyükler fındık toplarken küçükler de onlara yemek, su getirirler; gün içinde soğuk ve tatlı suyu olan çeşmelerden içme suyu taşırlardı. Fındık toplama sırasında sohbetler yapılır, türküler söylenirdi. 1960’ lı yıllardan sonra ise bazen fındık dallarına asılan transistörlü radyolardan veya teyplerden türküler dinlenirdi. Fındık toplama günlerinde fındık bahçelerinden sesler, türküler yükselir, ortalık kahkahalarla çınlardı. Fındıklıklarda söylenen türkülerde güldürücü olanlara sıklıkla rastlanırdı. Örneğin:
Fındıklıktan aşağa
Gelirsin ayak ayak
E kız senin yüzünden
Yedim bir öğün dayak
Ya da
Yumurta kırmaları
Yoğurt doğramaları
Tahiroğun İseyin
Bekler yeralmaları,
gibi türküler, anımsattıkları olaylar ve kişiler nedeniyle dinleyenleri güldürürdü.
Yemek zamanı fındıklıkta çimenin üzerine serilen bir çul ya da kilim üzerine yayılan yemekler yenilirdi. Namaz vakti gelince de yaşlılar abdest alıp namazlarını kılarlardı. Fındıklar bir sıra içerisinde, ocak ocak toplanırdı. Fındık toplarken küçük sepet ve seleler ya da bele bağlanan bir peştamal kullanılırdı. Toplanan fındıklar arka sepetlerine veya çuvallara doldurulur ve orada bulunan genç kızlar veya gelinler tarafından sepetler ve çuvallarla harmana taşınırlardı. Taşıma işinin at, katır ve eşeklerle yürütüldüğü de olurdu.
Fındık harmana serilir ve güneş altında kurumaya bırakılırdı. Birkaç gün içinde fındıkların yeşil kabukları sararır ve kabuğu artık kahverengi olmaya başlayan fındıklar kumuşlardan, yani kavsuldan, zuluftan çıkardı. Zaman zaman tırmıklarla veya ayakla fındık harmanı baştan sona karıştırılır ve fındıkların sararan yeşil kabuktan, yani zuluftan çıkması sağlanırdı. Fındıklar belirli bir süre harmanda kalınca taneler zuluflardan çıkar ve yere yayılırlar. Tırmıklarla boş fındık kumuşları harmanın kenarına çekilir. Kalan son taneler de alındıktan sonra fındık kumuşları kışın ocaklarda yakılmak için depolara konurdu. Çuvallanan fındıklar artık satışa hazırdı.
Fındık harmanlarının kenarlarına bir kulübe veya çadır yapılır ve burada gündüz ve gece fındık harmanı beklenirdi.
Aradan elli yıla yakın bir süre geçtiği halde Maçka ve köylerinde fındık ziraatinde öneml i bir değişiklik yoktur. Fındık bahçeleri küçük ve kişi başına düşen ürün de az olduğu için geleneksel fındık ziraati yöntemleri yeterli olmaktadır. Büyük fındık bahçelerinin bulunduğu yörelerde ise bol ürün alındığından, fındık hasadında ve kurutulmasında patoz gibi makine ve aletler kullanılmaktadır.